Etiket arşivi: adli antropoloji

İSKELETTEN TRAVMA ANALİZİ 

Adli antropolojinin çalışma alanlarından biri de iskeletten travma analizidir. Üzerinde yumuşak dokunun bulunmadığı veya az bulunduğu insan iskelet kalıntılılarını inceleyerek ölüm anındaki kişinin yaş, cinsiyet, köken ve boy tahmininin yapılması, iskelette oluşabilecek antemortem, perimortem ve postmortem travmaların yanı sıra geçirmiş olabileceği hastalık bulgularının tespit edilmesini ve sonrasında ise iskeletin kimliklendirmesinin yapılmasını sağlar. Bir adli antropoloğun görevi iskelet üzerinde yukarıda saymış olduğumuz incelemelerin dışında, yaptığı incelemeleri yorumlamak ve maktulün muhtemel ölüm sebebi hakkında yorum yapmaktır. 

Vücuttaki herhangi bir bölgenin veya tamamının bir etkiye maruz kalması sonucunda, o bölgedeki yumuşak doku ve/veya kemik dokuda meydana gelen yaralanma, kesilme, kırılma ve deformasyonların tümüne travma denmektedir. Adli vakalarda travmalar beş farklı yönden ele alınabilir. En önemlilerinden birisi olan bireyin ölüm nedeninin travmaya bağlı olup olmadığının veya birden fazla travma varsa hangisi ya da hangilerinin bireyi öldüren travma olduğunun belirlenmesidir. Örneğin; saldırganın maktule defalarca kez bir sopa ile vurması sonucunda maktulün vücudunda oluşabilecek kırıklardan hangisinin maktulü öldüren vuruş olduğunun, hangilerinin ölüm öncesi veya sonrası yapıldığının tespitidir. İkincisi, travmanın niteliğinin belirlenmesidir. Örneğin; vakada bir sopa söz konusu ise sopanın boyutu, şekli, yapısı, ağırlığı ve diğer özellikleri büyük önem taşır. Üçüncüsü, yaraların sayısının belirlenmesidir. Örneğin; tek bir mermi yarasından intihar olma ihtimali düşünülebilirken, birden fazla olan mermi yarasında cinayet ihtimali düşünülür. Dördüncüsü, çoklu travmalarda travmaların meydana geliş sırası ölüm anı hakkında bilgi verebilir. Örneğin; maktulün vücudunda birden fazla ateşli silah yarası bulunuyorsa travma sırasını belirleyerek hangisinin öldüren ateşli silah yarası olduğunun belirlenmesi ile saldırgan sayısını ve mesafesini tespit edebilmemiz mümkün olabilir. Beşinci ve son madde ise travma bölgesinin yerinin belirlenmesi, cinayet vakalarında saldırganın bulunduğu yerin ve maktulün ölüm şeklinin belirlenmesinde bize yardımcı olur. 

KEMİK TRAVMALARI 

Travmanın iskeleti genellikle 4 şekilde etkilediğini ifade eden Ortner ve Putschar, bu etkileri şu şekilde sıralamışlardır: 

  1. Kemiğin kısmen ya da tamamen kırılması 
  2. Kemiğin yerinden çıkması 
  3. Sinirleri ya da kan akışını etkileyen bir bozukluk 
  4. Kemiğin konturunu ya da biçimini yapay olarak şekillendirme 

Aynı araştırmacılar iskeleti etkileyen travmaları kırık, çıkık, post-travmatik deformiteler ve çeşitli travmatik durumlar olarak sınıflandırılmıştır; 

  1. Kırık: Herhangi bir travmatik etki nedeniyle kemiğin bütünlüğünün kısmen ya da tamamen bozulmasıdır. Kırıkların üç ana nedeni vardır: (1) Akut yaralanmalar (travmatik kırık), (2) kemiğin zayıflamasına neden olarak kırılmasına yol açan hastalıklar (patolojik kırıklar), (3) tekrarlayan stres kırığı. Travmatik kırıklar kılıç, bıçak gibi keskin bir silah ile ya da ampütasyon gibi bir operasyon geçirmesi nedeniyle gerçekleşebilir. Bu tip travmatik kırıklar genellikle ince bir çizgi şeklinde meydana gelir ve iskelet üzerinde tanımlanması biraz daha zordur. Patolojik kırıklar için verilebilecek en iyi örnek, osteoporoz nedeniyle oluşan kırıklardır. Stres kırıklarına en sık sporcularda ve yoğun fiziksel aktivitelere düzenli olarak devam eden kişilerde rastlanır.   
  2. Çıkık: Kemikler arasındaki eklem bütünlüğünün bozulması denebilir. Çıkıklar kırıkla beraber oluşabileceği gibi tek başına da oluşabilir. En çok omuz ve kalça ekleminde görülebilir. Eğer çıkık tedavi edilmemişse ikinci bir eklem oluşabilir ve gerçek eklem yüzeyinde atrofi ve doku ölümü gerçekleşir. 
  3. Deformasyon: Büyüme döneminde kemiğin normal şeklini kaybedecek şekilde yeniden şekillenmesidir. Bilinçli ya da bilinçsiz şekilde meydana gelebilir.

Denis Gliksman, Inrap[https://www.nbcnews.com/sciencemain/deformed-conehead-skull-dark-ages-unearthed-france-2d11603324]

4. Mutilasyon: Diş, kemik ve yumuşak dokunun modifiye edilmesidir Bazı durumlarda yumuşak dokuda oluşan mutilasyon kemik dokuyu da etkileyebilir. 

TRAVMA ANALİZİ 

İncelenecek olan iskelet, özenle ve dikkatle temizlendikten sonra laboratuvarda anatomik pozisyonda olacak şekilde dizilir ve ayrıntılı şekilde incelemesi yapılır. Ayrıntılara dikkat edilmelidir; çünkü gözden kaçabilecek bir ayrıntı ölüm nedeni hakkında önemli bilgiler barındırıyor olabilir.  

Adli araştırmacıların travma analizinde dikkat etmesi gereken en önemli hususlardan birisi, oluşan lezyonun veya kırığın antemortem mi; yoksa perimortem mi olduğunu belirlemektir. Bazı durumlarda çevresel koşulların etkisiyle oluşabilecek deformasyonlar perimortem travmalarla karıştırılabilir veya ölümden önce meydana gelen deformasyonlar ölüm nedeni ile bağlı olmayabilirler. Bazı durumlarda makroskobik inceleme yeterli gelmeyebilir. Bu durumlarda stereo mikroskop ile yara kenarlarına ya da lezyonlara dikkatle bakıldığında bize daha fazla bilgi sunar. Ayrıca yara kenarlarının radyolojik incelemesi bireyin travma sonrasında ne kadar süre hayatta kaldığını anlamamızı da sağlar.  

Bazı travmalara örnekler:

Ateşli Silah Yaralanmaları: 

Ateşli silahların boyutu, yapısı ve hızı kemik üzerindeki travmayı doğrudan etkileyen faktörlerdir. Kurşun ve saçma izleri ateşli silahlar içerisinde çok sık rastlanır. Kurşun yaraları bir giriş deliğine ve çıkış deliğine sahiptir. Bu giriş-çıkış delikleri en çok kafatasında ve bazen gövdede gözlenir. Ancak üye kemiklerinde bu giriş çıkış delikleri görülmez ama buna karşılık çok spesifik olan parçalı kırıklar gözlenir. Kafada oluşan giriş çıkışı deliklerinden hangisinin giriş hangisinin çıkış olduğunu belirlemek için deliklerin büyüklüklerine bakılır. Giriş deliği genellikle çıkış deliğinden daha küçüktür ve silahın kalibresine bağlı olarak düzensiz ya da daha sık rastlandığı gibi dairesel bir biçime sahiptir. Birçok olguda ateşin yönü, lezyonun kenarları dikkate alınarak belirlenebilir.

Anahtar deliği görünümünde ateşli silah travması (yaklaşık 1861-1865 yılları) Civil War Collection, National Museum  of Health and Medicine, Armed Forces Institute of Pathology, Washington, D.C [https://www.nlm.nih.gov/exhibition/visibleproofs/galleries/technologies/patterns_image_2.html]

Künt Alet Travmaları: 

Künt etkili travmalar sopa, çekiç, yumruk gibi nedenlerin yanı sıra araba kazası ve yüksekten düşme ile meydana gelebilirler. Genel olarak kırık örüntüleri ile yorumlanır. Yaralanmanın başlangıç noktasında kafatasının dış yüzeyindeki baskı kuvveti kemiğin yara alan bölgesini içeri doğru zorlar, bazen diploe ezilir; ama iç tabakada genellikle gerilme oluşturur. Künt etkili travmalar; düzensiz, yara dudakları tırtıklı, girintili, çıkıntılı, düzenli şekilde olabilir.

 doi:  https://doi.org/10.1371/journal.pone.0216718.g001

Kesici Alet Travmaları: 

Kesici alet travmaları, kenarları keskin veya eğimli olan keskin bir nesneyle uygulanarak kesiklere ve deliklere ve aynı zamanda kesme izlerine neden olur. Kemik veya kıkırdak kesmek için bıçak veya testere gibi aletler kullanıldığında, aletin kesici ucunun izleri kemik üzerinde kendini belli eder. Aletin bıraktığı izlerin analizi, şüpheli bir aletin özelliklerinin tanınmasını sağlayabilir. 

https://doi.org/10.1002/oa.1096 [https://onlinelibrary.wiley.com/doi/epdf/10.1002/oa.1096]

KAYNAKLAR 

  1. Çağdır S, Soysal Z, Eke M. Adli Tıp Cilt 2, İnsan İskeletinde Travma Analizi, İstanbul Üniversitesi Basımevi ve Film Merkezi, İstanbul.
  2. Çeker D. Adli Antropolojide Kullanılan Travma Analizi Metotlarının Antik Dönem İskeletlerinde Kullanılabilirliği, [Yüksek Lisans Tezi], Ankara Üniversitesi, 2014
  3. Sevim Erol A, Çeker D, Deniz İ. İnsan İskeletlerinde Travma: Travmaya Bağlı Ölüm Nedeni Üzerine Bir Araştırma, Adli Tıp Bülteni, 2019;24(1):17-29. 
  4. Açıkkol Yıldırım A. Adli Antropolojide Travma Analizi, Cumhuriyet Üniversitesi, 2017 
  5. Braun S, Indra L, Lösch S, Milella M. Perimortem skeletal sharp force trauma: Detection reliability on CT data, demographics and anatomical patterns from a forensic dataset, Biology (Basel), 2022;11(5):666. doi: 10.3390/biology11050666
  6. Love JC, Wiersema JM. Skeletal trauma: An anthropological review, Acad For Pathol, 2016;6(3(:463-477. doi: 10.23907/2016.047
  7. https://www.nbcnews.com/sciencemain/deformed-conehead-skull-dark-ages-unearthed-france-2d11603324
  8. https://www.nlm.nih.gov/exhibition/visibleproofs/galleries/technologies/patterns_image_2.html
  9. https://journals.plos.org/plosone/article/figure?id=10.1371/journal.pone.0216718.g001
  10. https://onlinelibrary.wiley.com/doi/epdf/10.1002/oa.1096

*Bu yazının tamamlanmasında emek veren değerli öğrencim (KSBÜ Adli Bilimler Lisans Bölümü) Ceren Aydoğan’a teşekkür ederim

CİNSİYET TAHMİNİ

Antropolojinin çalışma alanlarından biri de cinsiyet tahminidir. Cinsiyet tahmini genel olarak iskelet üzerinden ve yüz görüntüleri (fotoğraf, video kaydı vb.) üzerinden yapılmaktadır. Bu nedenle bu başlık 2 kısımda ele alınacaktır:

1. İskelet üzerinden cinsiyet tahmini

Bilinmeyen bir bireyin iskelet formuna bakarak cinsiyetinin tahmin edilmesine dayalı bir yöntemdir. Genellikle biyolojik profilin ikinci adımını oluşturmaktadır. biyolojik profilin diğer parametrelerine göre kolaydır; çünkü yalnızca iki seçenek bulunmaktadır: Kadın ve erkek. Bununla birlikte eksik ve/veya parçalı iskelet kalıntılarında veya daha düşük cinsel dimorfizm seviyelerine sahip popülasyonlarda cinsiyet değerlendirmesi daha zor olmaktadır.

İskeletin genel yapısına baktığımızda erkek ve kadın iskelet yapısından dikkat çekecek ölçüde boyut ve şekil farklılıkları olduğu gözlenmektedir. Fizik antropologlar, insan iskeletinin cinsel açıdan dimorfik olan bu özelliklerini yorumlamaktadır. Genel olarak değerlendirildiğinde erkek iskeletinde kas tutunma yüzeyleri daha belirgin ve kemikler daha kalın/büyük görünümdedir. Doğumun işlevsel gereksinimleri nedeniyle kadın pelvisinin şekli, konumu ve oryantasyonu erkeklere göre kayda değer farklılıklar göstermektedir. Tüm bu farklılıklara rağmen popülasyonlar arası değişkenlik göz önünde tutulmalı; cinsiyet tahmini yaparken mutlaka bu etken dikkate alınarak çalışılmalıdır.

İskeletten cinsiyet tahmininde en fazla pelvis ve kafatası kullanılmaktadır.

Kafatası:

Şekil 1. Erkek (sol), kadın (sağ) kafatası [https://www.facialplastic.theclinics.com/article/S1064-7406(19)30002-1/fulltext#relatedArticles]

Kadın ve erkek kafatası arasındaki farklılıklar şu şekilde sıralanabilir:

  1. Erkek kafatası genellikle kadın kafatasından daha büyüktür
  2. Erkeklerde daha geniş ve daha az yuvarlak alın, daha büyük kaş kemerleri bulunurken, kadınlarda alın daha dikey ve kaş kemerleri erkeklere göre daha belirsizdir
  3. Erkeklerde kafanın arkasındaki kas bağlanma alanları daha belirgindir; kadınlarda daha pürüzsüzdür
  4. Mastoid çıkıntı erkeklerde daha belirgindir
  5. Çene, erkeklerde vertikal açılı ve kare şeklindeyken, kadınlarda daha sivri ve daha geniş açılıdır
  6. Kadınların orbitalarının üst kenarları keskindir

Pelvis:

Şekil 2. Erkek (sol) ve kadın (sağ) pelvisi [https://commons.wikimedia.org/wiki/File:Male_vs_female_pelvis_LT.PNG]

Kadın ve erkek pelvisi arasındaki farklılıklar şu şekilde sıralanabilir:

  1. Erkek pelvisi daha kalın, daha ağır ve daha darken, kadın pelvisi daha ince, daha hafif ve daha geniştir
  2. Pelvis derinliği erkeklerde kadınlara göre daha fazladır
  3. Erkeklerde pubik ark “V” şeklinde ve 90 dereceden küçük, kadınlarda pubik ark daha geniş ve 90 dereceden büyüktür
  4. Erkeklerde asetabulum daha büyüktür ve yanlara doğru bakar; kadınlarda daha küçüktür ve öne bakar
  5. Koksiks erkeklerde hareketsizdir ve öne doğru daha az kavislidir; kadınlarda hareketlidir/esnektir ve öne doğru daha kavislidir
  6. Pelvis ağzı erkeklerde daha küçük ve kalp şeklinde; kadınlarda daha geniş ve ovaldir
  7. Erkeklerde pelvik çıkış daha dar, kadınlarda daha geniştir
  8. Siyatik çentik erkeklerde daha dar, kadınlarda daha geniştir
  9. Erkeklerde obturator foramen yuvarlak, kadınlarda ovaldir
  10. Erkeklerde sakrum daha uzun, dar ve kavisli; kadınlarda daha kısa, daha geniş ve daha az kavislidir
  11. İlium erkeklerde daha kavisli ve krista iliaka ile daha dikeyken, kadınlarda daha kavisli ve krista iliaka ile daha az dikeydir
  12. İskiyal tüberkül erkeklerde daha uzun, birbirine daha yakın ve daha lateral olarak çıkıntıldır. Kadınlarda daha kısa, birbirinden daha uzak ve daha medial olarak çıkıntılıdır
  13. Yüz görüntüleri üzerinden cinsiyet tahmini

Yüz görüntülerinden cinsiyet tahmininin yapıldığı çalışmaların sayısı giderek artmaktadır. İnsanlar yüzlere veya yüz görüntülerine bakarak kişilerin cinsiyetlerini büyük oranda doğru tahmin ederler; fakat bu durum bilgisayarlar için hala zorlu bir görevdir.

Yüz tanımlama sistemleri içerisinde cinsiyet tahmin sistemi oluşturmak için kabaca sistem şu şekilde yürütülür:

  • Sisteme -örneğin- 1000 adet yüz görüntüsü yükleniyor
  • Bu görüntülerin 500’ü “kadın”, 500’ü de “erkek” olarak kodlanıyor
  • Sistem bu fotoğrafları veri tabanına kodlarıyla birlikte tanımlıyor
  • Ardından bu sisteme yüklenen 1001. fotoğraf sistem tarafından yüzdeki landmarklara odaklanarak, daha önce yüklenen 1000 fotoğraf ile karşılaştırma yapıyor ve yeni görüntü kadın veya erkek olarak tanımlanıyor

Adli antropologlar bu aşamada biyometrik veriler üzerinden oluşturulan sistemlerin işlenişini iyileştirmek için çalışmalar yapmaktadır. Örneğin yüz görüntülerine odaklanan yüz tanımlama sistemleri için yüzdeki landmarkların tam olarak ve doğru şekilde konumlandırılması ile cinsiyet ve yaş tahmin çalışmalarında çok sayıda parametre kullanarak istatistiksel veri sunmaktadırlar.

*Bu tür çalışmalarda kullanılan görüntülere örnek yayınlar kaynaklar bölümünde verilmiştir.

Kaynaklar:

Sex estimation of the human skeleton: History, Methods, and Emerging Techniques, A. R. Klales, Academic Press, 2020

Differences between male pelvis and female pelvis

https://upcommons.upc.edu/bitstream/handle/2099.1/19025/Facial-Image+Based+Age+and+Gender+Estimation.pdf?sequence=4

Sezgin, N. (2017) Dijital ortamda insan yüzlerindeki yaşa bağlı değişimlerin metrik olarak incelenmesi (Doktora tezi), YÖK Ulusal Tez Merkezi, Tez No: 478823

LUETGERT DAVASI

Adolph Luetgert, 1845 yılında küçük bir Alman köyünde dünyaya gelmiştir. Amerika’ya göç ettikten sonra edindiği mal varlığı sayesinde itibar kazandı ve kendini güvence altına aldı. Kendi ülkesinde çıraklık yaparken, Chicago’da bir şirkette çalışmaya başladı. Luetgert; hırslı, çalışkan ve tutumlu yapısı sayesinde birkaç yıl içinde biriktirdiği parayla kendi işini kurdu. İlk eşi doğum sırasında hayatını kaybettikten (1878) sonra ikinci evliliğini Alman Louisa Bicknese ile yaptı. Louisa, Luetgert’ten yaklaşık 10 yaş daha küçük ve minyon yapılı bir kadındı.

Luetgert 1892’de şehrin en büyük sosis üretim fabrikasının sahibi oldu; ancak 1897’de bir dolandırıcılığın kurbanı oldu. Bu süreden sonra ciddi mali sıkıntılar içerisine girdi. Luetgert’in evliliği, içinde bulunduğu mali sıkıntılar sebebiyle giderek kötüleşti. Evliliklerini kötü yönde etkileyen tek şey para değildi; ayrıca Luetgert bir “kadın avcısı” olarak tanınmaktaydı. Eşine fabrikada kalması gerektiğini öne sürdüğü gecelerde hizmetçisiyle birlikte oluyor; ayrıca zengin bir dul olan Bayan Christina Feld ile flört ediyor ve ona aşk mektupları gönderiyordu.

Louisa 1 Mayıs akşamı 12 yaşındaki oğlu Louis ile sohbet etmiş ve oğlu odasına çekildikten sonra Louisa bir süre kocasıyla yalnız kalmıştı. Bu sürede iki yetişkin arasında ne yaşandığı tam olarak bilinmemekle birlikte, o geceden sonra Louisa ortadan kaybolmuştur.

Sonraki ünlerde Luetgert arkadaşlarına karsının kendisini terk ettiğini söyler. Louisa’nın kardeşi Luetgert’e ablasının nereye gittiğini sorduğunda umursamaz tavrıyla karşılaşır. Ayrıca bu süreçte Luetgert polise de başvurmamıştır. Louisa’nın kardeşi Luetgert’in umursamaz tavrından kuşkulanınca yetkilileri uyarur ve ertesi hafta dedektifler fabrika ve çevresinde aramalara başlar; fakat hiçbir şey bulamazlar.

Fabrikanın gece bekçisi Frank Bialk polise, Louisa’nın ortadan kaybolduğu gece patronunun şüpheli davranışlar içerisinde olduğunu ve fabrikanın bodrum katındaki büyük buhar kazanıyla meşgul olduğunu söyler. Bu ifadenin ardından polisler tekrar arama yaparlar. Kazan iki hafta önce temizlenmiş olmasına rağmen içerisinde kalın, yağlı bir sıvı kalıntısı bulunmaktadır. Bu kalıntılar çıkarıldıktan sonra dedektifler iki altın yüzük ile kemik parçaları bulurlar. Yüzüklerden biri, “L.L.” harfleri yontulmuş bir alyanstır. Ardından daha fazla kemik parçası, takma diş, saç tokası, kömürleşmiş korse ve yakınındaki kül yığınında çeşitli kumaş parçaları elde edilir. Bulguların ele geçirilmesinin ardından Luetgert cinayet suçundan tutuklanır.

Karısını öldürdükten sonra potas kostik solüsyonunda cesedini çözerek yok etmeye çalışan “sosis kralı”nın hikayesi bir sansasyona dönüşür. Halk arasında, Luetgert’in karısını et ürünlerinde bir bileşen haline getirdiği söylentileri hızla yayılır. Bu söylenti sonrasında ülkede sosis tüketiminde ciddi bir azalma meydana gelmiştir.

Luetgert karısının evden kaçtığını ve hala hayatta olduğunu iddia etmeye devam etmiştir. Bunun üzerine mahkeme suçun maddi deliline ulaşmak için Antropolog George Dorsey’i çağırır. Kazanda bulunan kemik parçalarını inceleyen Dorsey, bunların küçük yapılı bir kadına ait olduğunu ifade eder. Luetgert’in mahkum edilmesinde etkili olan, Dorsey’in ifadesi olmuştur. Sosis kralı ömür boyu hapis cezası almış olmasına rağmen hapiste bir yıldan biraz uzun bir süre yattıktan sonra 53 yaşındayken kap hastalığı sebebiyle yaşamını yitirdi.

Bu davaya dair bir takım mitler bulunmaktadır: Louisa Luetgert’in duruşma başladıktan sonra on iki farklı eyalette görüldüğü; ama asla bulunamadığı söylenmiştir. En ünlü efsanelerden biri ise New York’ta Avrupa’ya giden bir gemiye binerken görülmesiydi. Adolph Luetgert bunu duyduğunda, karısının kesinlikle ülkeden kaçtığını düşündüğünü ifade etmişti. Ancak Louisa’nın, hiçbir zaman Amerika Birleşik Devletleri dışında görüldüğü rapor edilmedi.

Adli antropolojinin dönüm noktası olarak kabul edilen Parkman-Webster davasının ardından Luetgert davası da önemli bir kilometre taşı olarak kabul edilmektedir. Bunun sebebi, bir cinayet davasında ilk kez bir antropoloğun ifade vermesi için çağırılmasıdır.

Kurbanı yok etmek için kullanılan özel yöntem sebebiyle dava, medya tarafından da ilgi görmüştü. Luetgert yalnızca karısını öldürmekle kalmamış; aynı zamanda halkın hayal gücüne etki ederek oluşturduğu kaygı sebebiyle et yeme alışkanlıkları üzerinde de doğrudan bir etki meydana getirmiştir.

Kaynaklar:

https://yalereview.yale.edu/sausage-vat-murder-1897

https://en.wikipedia.org/wiki/Adolph_Luetgert

Adolph Luetgert and His Dissolving Wife, 1897

Parkman-Webster Davası

1849 yılı Aralık ayında, Boston sokaklarında büyük bir kalabalık George Parkman’ın cenazesi için toplanmıştı.  Bu cenazeye halkın yoğun ilgi göstermesinin nedeni Parkman’ın ünlü bir aileden gelen, oldukça varlıklı bir doktor olmasıydı. 

Parkman ve Webster Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde görev alan öğretim üyeleriydi. Webster içine düştüğü mali sıkıntılar sebebiyle Parkman’dan yaklaşık 500 dolar borç almıştı. Fakat uzun bir süre geri ödemesini yapamadı. Parkman, borcun tahsili için Webster’ın yanına gitti. Bu, onun ailesi tarafından son görülüşüydü. Ailesinin ifadesine göre Harvard Üniversitesi’ne Webster’ın yanına gittiği o günden sonra Parkman ortadan kaybolmuştu. 

Parkman-Webster  davası birçok yönden dikkat çekmekteydi: Tüyler ürperten bir cinayet, varlıklı bir kurban, saygın bir şüpheli, alışılmışın dışında mahkeme işlemleri ve şüpheli bir baş tanık.

Üniversitenin temizlik işleriyle ilgilenen Ephraim Littlefield, Parkman’ın ortadan kaybolmasıyla ilgili 3 bin dolarlık bir ödülden haberdar olunca olaya dahil oldu ve Webster’ın hareketlerinden şüphelendiği için laboratuvarı araştırdı ve vücut parçalarına rastladı ve ardından durumu polise bildirdi. Bir hafta kadar sonra Harvard Tıp Fakültesi’ndeki hekimler, insan vücudunu incelemek için geldikleri binada bir takım vücut parçaları buldu ve bu kalıntıların parçalanmış ve yakılmış olduğunu fark ettiler. 

O tarihlerde adli antropolog olmadığı için Harvard’da anatomist olan Wyman ve Holmes, kemiklere bakıp onları teşhis etmekten sorumlu tutuldu. Bulunan iskelet parçaları Parkman ile uyumluydu. Vücudun, derin anatomi bilgisine sahip biri tarafından parçalandığı ve gövdedeki kaburgalar arasında bulunan yaranın muhtemelen ölümcül bıçak darbesi olduğu ifade edildi.

Bu dava; adli antropoloji, adli diş hekimliği ve adli belge analistini içeren ilk davaydı. Savunma, bu kanıtı ayrı tuttu ve diğer tıp uzmanlarını, kimliğin ve ölüm şeklinin kesin olarak belirlenemeyeceğini söylemeleri için kürsüye çıkardı. 

Parkman’ın meslektaşlarından biri olan John White Webster baş şüpheliydi. Webster, Parkman’ın kalıntılarının açığa çıkarıldığı binanın bodrum katında bir laboratuvarı olan Tıp Fakültesi Kimya Bölümü’nde öğretim elemanıydı. Ayrıca, soruşturma devam ederken Webster’ın mali koşulları da ortaya çıktı: Parkman’a 500 $’a yakın (2019’da yaklaşık 12.500 £, TL olarak ortalama 122 bin) borcu olduğu ve Parkman’ın ortadan kaybolduğu gün laboratuvarında onunla buluşmayı ayarladığı ortaya çıktı. İkinci derece kanıtlar çok açık bir şekilde Webster’ı işaret ediyordu.

Baş Yargıç, duruşmada ikinci derece delillerin kullanımına izin vermek için ihtilaflı bir karar verdi. Parkman’ın diş hekimi, fırında bulunan protez dişlere sahip çene kemiğinin tartışmasız Parkman’a ait olduğunu söyledi. Jüri Webster’ı suçlu buldu; fakat birçok kişi onun bu suçu işlediğine dair makul bir şüphe olduğuna inanıyordu. Webster başlarda hiçbir şey söylemedi; ancak daha sonra affedilme umuduyla itirafta bulundu.

Jürinin kararından önce, yargıç jüriye benzeri görülmemiş bir talimat verdi. 19. yüzyılın ortalarında cinayet davalarında, suçluluğun “mutlak kesinliği” standarttı. Bu yük altında, savcılık, cesedin Parkman’a ait olduğunu, Webster’ın onu bilerek öldürdüğünü kesin olarak kanıtlamak zorunda kalacaktı. Ancak Yargıç, jüriye, cesedin Parkman’a ait olduğunu “makul bir şüphenin ötesinde” bulmaları gerektiğini söyledi. Bu ifade bugün standart hale gelmiş ve yüzyıllardır Avrupa hukukunun bir parçası iken, 1880’e kadar ABD Yüksek Mahkemesi “makul şüphe” terimini tartışacak ve tanımlayamayacaktı.

Webster Ağustos 1850’de asılarak öldürüldü.

Sekiz yıl sonra, Massachusetts Yasama Meclisi, cinayet suçunu birinci ve ikinci derecelere ayırdı. Birinci derece cinayet, ‘önceden tasarlanmış, idam veya ömür boyu hapisle cezalandırılabilecek herhangi bir suçun işlenmesi veya işlemeye teşebbüs edilmesi sırasında işlenen veya vahşilik ya da  işkenceyle işlenen’ olarak tanımlanırken,  bu tanıma uymayan cinayet, ikinci derece cinayet olarak tanımlandı.

Ephraim Littlefield 3.000 dolarlık ödülle rahatça emekli oldu.

Üzerinden bunca yıl geçmiş olmasına rağmen bu dava hala konuşulmaktadır. Kimilerine göre Webster hakkettiğini buldu; kimilerine göre ise paragöz Littlefield asıl katildi.

Parkman-Webster davası, modern adli antropolojinin en eski örneği olarak görülmektedir. Wyman ve Holmes bugün olduğu gibi eğitilmemiş olsalar da yöntemleri o an için geçerliydi ve hala büyük ölçüde adli antropologların şu anda çalışma şeklini temsil etmektedir. Daha da önemlisi, bu dava, ABD hukuk tarihinde ilk kez dişe dair delillerin ve adli bilimin bir cinayet davasında kabul edilebilir olduğunu temsil etmektedir. Ayrıca bu dava bir Harvard doktorunun öldürülmesini içerse de üniversite 19. yüzyılın ikinci yarısında akademik adli antropolojinin öncüsü oldu. Thomas Dwight, Holmes’un yerini aldı ve 1870’lerde “adli antropolojinin babası” oldu ve George Dorsey, 1894’te Harvard tarafından verilen antropoloji alanında ilk doktoraya layık görüldü.

Kaynaklar:

https://en.wikipedia.org/wiki/Parkman–Webster_murder_case

https://www.rcseng.ac.uk/library-and-publications/library/blog/murder-in-the-medical-school/

https://www.forbes.com/sites/kristinakillgrove/2016/08/26/how-a-harvard-doctors-sordid-murder-launched-modern-forensic-anthropology/?sh=2b3bb469be9f

https://www.newenglandhistoricalsociety.com/just-one-kind-murder-1850-parkman-webster-case/

PROF. DR. MEHMET YAŞAR İŞCAN (1943-2019)

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Antropoloji Bölümü’nden 1968’de mezun olan M. Yaşar İşcan, 1969 yılında Amerika’ya gitmiş; doktora eğitimini bitirdikten sonra Florida Atlantic Üniversitesi Antropoloji Bölümü’nde bölüm başkanı olarak görev almıştır.

Adli antropolojinin, adli bilimlerin ayrılmaz bir parçası olduğunu ifade eden İşcan, birçok olayın çözümlenmesine katkıda bulunmuş; 1999 yılında göreve başladığı İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü’nden emekli olmuştur.

Kaynak:

Aka S. Prof. Dr. Mehmet Yaşar İşcan (1943 Kahramanmaraş-2019 Florida): Antropoloji’nin Emeritus Profesörü, Antropoloji, 2019;38:126-141

Yüksek lisans tez danışmanım olan İşcan hocamın kariyeri ve başarılı çalışmalarıyla ilgili ilk bilgiyi -kendisinin de 1968 yılında mezun olduğu- 2007’de mezun olduğum Ankara Üniversitesi DTCF Antropoloji Bölümü’nde lisans eğitimi aldığım yıllarda hocalarımdan öğrendim. Yıllar sonra yollarımız İÜ Adli Tıp Enstitüsü’nde yüksek lisansa başlamamla kesişti. Buradan emekli olmadan danışmanlığını yaptığı son öğrencilerinden biriyim. 

İşcan hocam yaşına rağmen teknoloji ile arası iyi biriydi. Word kullanırken birçok kısa yolu kendisinden öğrendiğimi itiraf etmeliyim. Her buluşmamızda sayfalarca not aldırır, bir sonraki buluşmamızda bu notların üzerinden geçirir ve benden yapmamı istediği şeyleri tamamlayıp tamamlamadığımı kontrol ederdi. Sayesinde benim de takıntılı olduğum, yazım hatalarına karşı çok dikkatliydi. Çalıştığım konu ile birlikte ayrıca kelime tekrarları, imla hataları, düşük anlatımlar gibi konulara da oldukça önem verirdi. Elimizdeki işi bir an önce yapıp teslim etmektense doğru ve düzgün şekilde tamamlamaktan yanaydı. Ben de sayesinde bu düşünceyle yetiştim. 

Değerli hocamın tez çalışmam süresince ve özellikle savunmamda çok desteğini gördüm. Savunmam öncesinde gergin olduğumu fark edince, “Eğer çok zorlandığını hissedersen ve cevap veremeyeceğini düşünürsen bana bak, ben anlarım. Devamını ben getiririm”, demişti. Gerçekten öyle bir an yaşadım ve hocam bakışlarımdan anlayınca dediğini yaptı. Savunmamdan sonra jüride bulunan hocalarımdan biri bana, “Yıllardır birlikte savunmalara gireriz; Yaşar hocanın hiçbir öğrencisini bu kadar savunduğunu görmedim. Demek ki görevini iyi yapmışsın”, demişti. 

Titiz bir danışmanla çalışmak zordur. Fakat iş bittikten sonra harcadığınız her dakika için şükredersiniz. Yaşar hocam bana çok şey öğretti. Babamı kaybettiğimde tez savunma tarihimi henüz belirlememiştik. Aylarca uzak kaldığım enstitüye dönmem, kaldığım yerden devam edip bitirmem konusunda bana telkinler verdiği duygusal bir telefon görüşmesi yapmıştık. O zor günlerde içinde bulunduğum durumu anlayıp manevi desteğini eksik etmediğini hiçbir zaman unutmayacağım. 

Kendisini her zaman rahmet ve minnetle anacağım.

ADLİ ANTROPOLOJİ

Antropoloji: İnsanın ve insan formunun incelenmesine denir. Grekçe’de “anthropos” insan, “-ology” bilim dalı anlamına gelir. İnsanın zaman ve mekan içerisindeki çeşitliliği ile toplumsal ve kültürel benzerlik ve farklılıklarını inceler.

Türkiye’de 1925 yılında Atatürk’ün emriyle İstanbul Darülfünunu Tıp Fakültesi’nde “Türkiye Antropoloji Tetkikat Merkezi” kuruldu. Bu merkezin kuruluş amacı insanlar arasında Türk “ırk”ının layık olduğu yeri belirlemekti. 1925-29 yılları arasında, Türkiye’de yaşayan insanlara ait ilk genel antropolojik sonuçlara ulaşabilmek için Karacaahmet Mezarlığı’ndan toplanan kafatası örnekleri ölçüldü. Ayrıca İstanbul’daki Türk, Rum, Ermeni ve Musevi okullarındaki çocuklardan bir takım antropometrik ölçüler alınarak karşılaştırmalı çalışmalar yapıldı. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde ilk antropoloji dersini 1929 yılında Şevket Aziz Kansu verdi. 1935’te Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde antropoloji kürsüsü nakledildi. O tarihten itibaren eğitim kesintisiz olarak eğitim vermeye devam etmektedir.

Adli antropoloji: Biyolojik antropolojinin bir alt dalıdır. Adli vakaların çözümüne yönelik yapılan çalışmaları kapsar. İskeletleşmiş insan kalıntılarının morfolojik yönden incelenerek, kimliklendirmesinin yapıldığı alandır. 

Adli antropoloji 2 ünlü cinayet ile dikkatleri çekmiştir: Parkman-Webster cinayeti ile Luetgert cinayeti (bu konulardan da ayrıca bahsedilecek).

Thomas Dwight, günümüzde adli antropolojinin kurucusu olarak kabul edilmektedir. Dwight, insan iskelet kalıntılarından cinsiyet, yaş ve boy tahmini için gerekli prosedürü geliştiren ilk kişidir.

Adli antropolojinin gelişiminde “The Human Skeleton in Forensic Medicine” (Wilton M. Krogman, 1903) isimli eserin büyük katkısı olmuştur. Bu kitabın ikinci baskısında M. Yaşar İşcan’ın (1986) da katkısı olmuştur. Diğer önemli bir eser de T. Dale Stewart’ın “Essentials of  Forensic Anthropology” adlı çalışmasıdır (1979).

Adli antropologlar adli olaylarda, kaza, afet  ve savaşlarda, çürümüş insan bedeni veya iskeletleşmiş kalıntıları toplar ve kimliklendirmesini yapar. Adli antropoloji laboratuvarına gönderilen iskelet kalıntılarının üzerinde (varsa) bulunan yumuşak doku kaynar su tankına konulur. Ardından kemikler kurutulur ve ardından tüm kemikler anatomik pozisyona getirilir. Bu şekilde eksik kemiklerin belirlenebilmesi de kolaylaşır.

Burada ölüm sonrası geçen zaman (PMI-postmortem interval) tahmin edilir. Bu aşamada adli botanikçi, adli entomolog ve adli potologtan yardım alınır. Ardından biyolojik profil oluşturulur.

Kaynaklar

  • Demirel F. Türkiye Antropolojisinin tarihçesi ve gelişimi üzerine, Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2011.
  • Beals LB, Hoijer H. Antropolojinin konusu ve alanı, 1972 (Çev. Erginer G)