Etiket arşivi: yüz görüntüleri

CİNSİYET TAHMİNİ

Antropolojinin çalışma alanlarından biri de cinsiyet tahminidir. Cinsiyet tahmini genel olarak iskelet üzerinden ve yüz görüntüleri (fotoğraf, video kaydı vb.) üzerinden yapılmaktadır. Bu nedenle bu başlık 2 kısımda ele alınacaktır:

1. İskelet üzerinden cinsiyet tahmini

Bilinmeyen bir bireyin iskelet formuna bakarak cinsiyetinin tahmin edilmesine dayalı bir yöntemdir. Genellikle biyolojik profilin ikinci adımını oluşturmaktadır. biyolojik profilin diğer parametrelerine göre kolaydır; çünkü yalnızca iki seçenek bulunmaktadır: Kadın ve erkek. Bununla birlikte eksik ve/veya parçalı iskelet kalıntılarında veya daha düşük cinsel dimorfizm seviyelerine sahip popülasyonlarda cinsiyet değerlendirmesi daha zor olmaktadır.

İskeletin genel yapısına baktığımızda erkek ve kadın iskelet yapısından dikkat çekecek ölçüde boyut ve şekil farklılıkları olduğu gözlenmektedir. Fizik antropologlar, insan iskeletinin cinsel açıdan dimorfik olan bu özelliklerini yorumlamaktadır. Genel olarak değerlendirildiğinde erkek iskeletinde kas tutunma yüzeyleri daha belirgin ve kemikler daha kalın/büyük görünümdedir. Doğumun işlevsel gereksinimleri nedeniyle kadın pelvisinin şekli, konumu ve oryantasyonu erkeklere göre kayda değer farklılıklar göstermektedir. Tüm bu farklılıklara rağmen popülasyonlar arası değişkenlik göz önünde tutulmalı; cinsiyet tahmini yaparken mutlaka bu etken dikkate alınarak çalışılmalıdır.

İskeletten cinsiyet tahmininde en fazla pelvis ve kafatası kullanılmaktadır.

Kafatası:

Şekil 1. Erkek (sol), kadın (sağ) kafatası [https://www.facialplastic.theclinics.com/article/S1064-7406(19)30002-1/fulltext#relatedArticles]

Kadın ve erkek kafatası arasındaki farklılıklar şu şekilde sıralanabilir:

  1. Erkek kafatası genellikle kadın kafatasından daha büyüktür
  2. Erkeklerde daha geniş ve daha az yuvarlak alın, daha büyük kaş kemerleri bulunurken, kadınlarda alın daha dikey ve kaş kemerleri erkeklere göre daha belirsizdir
  3. Erkeklerde kafanın arkasındaki kas bağlanma alanları daha belirgindir; kadınlarda daha pürüzsüzdür
  4. Mastoid çıkıntı erkeklerde daha belirgindir
  5. Çene, erkeklerde vertikal açılı ve kare şeklindeyken, kadınlarda daha sivri ve daha geniş açılıdır
  6. Kadınların orbitalarının üst kenarları keskindir

Pelvis:

Şekil 2. Erkek (sol) ve kadın (sağ) pelvisi [https://commons.wikimedia.org/wiki/File:Male_vs_female_pelvis_LT.PNG]

Kadın ve erkek pelvisi arasındaki farklılıklar şu şekilde sıralanabilir:

  1. Erkek pelvisi daha kalın, daha ağır ve daha darken, kadın pelvisi daha ince, daha hafif ve daha geniştir
  2. Pelvis derinliği erkeklerde kadınlara göre daha fazladır
  3. Erkeklerde pubik ark “V” şeklinde ve 90 dereceden küçük, kadınlarda pubik ark daha geniş ve 90 dereceden büyüktür
  4. Erkeklerde asetabulum daha büyüktür ve yanlara doğru bakar; kadınlarda daha küçüktür ve öne bakar
  5. Koksiks erkeklerde hareketsizdir ve öne doğru daha az kavislidir; kadınlarda hareketlidir/esnektir ve öne doğru daha kavislidir
  6. Pelvis ağzı erkeklerde daha küçük ve kalp şeklinde; kadınlarda daha geniş ve ovaldir
  7. Erkeklerde pelvik çıkış daha dar, kadınlarda daha geniştir
  8. Siyatik çentik erkeklerde daha dar, kadınlarda daha geniştir
  9. Erkeklerde obturator foramen yuvarlak, kadınlarda ovaldir
  10. Erkeklerde sakrum daha uzun, dar ve kavisli; kadınlarda daha kısa, daha geniş ve daha az kavislidir
  11. İlium erkeklerde daha kavisli ve krista iliaka ile daha dikeyken, kadınlarda daha kavisli ve krista iliaka ile daha az dikeydir
  12. İskiyal tüberkül erkeklerde daha uzun, birbirine daha yakın ve daha lateral olarak çıkıntıldır. Kadınlarda daha kısa, birbirinden daha uzak ve daha medial olarak çıkıntılıdır
  13. Yüz görüntüleri üzerinden cinsiyet tahmini

Yüz görüntülerinden cinsiyet tahmininin yapıldığı çalışmaların sayısı giderek artmaktadır. İnsanlar yüzlere veya yüz görüntülerine bakarak kişilerin cinsiyetlerini büyük oranda doğru tahmin ederler; fakat bu durum bilgisayarlar için hala zorlu bir görevdir.

Yüz tanımlama sistemleri içerisinde cinsiyet tahmin sistemi oluşturmak için kabaca sistem şu şekilde yürütülür:

  • Sisteme -örneğin- 1000 adet yüz görüntüsü yükleniyor
  • Bu görüntülerin 500’ü “kadın”, 500’ü de “erkek” olarak kodlanıyor
  • Sistem bu fotoğrafları veri tabanına kodlarıyla birlikte tanımlıyor
  • Ardından bu sisteme yüklenen 1001. fotoğraf sistem tarafından yüzdeki landmarklara odaklanarak, daha önce yüklenen 1000 fotoğraf ile karşılaştırma yapıyor ve yeni görüntü kadın veya erkek olarak tanımlanıyor

Adli antropologlar bu aşamada biyometrik veriler üzerinden oluşturulan sistemlerin işlenişini iyileştirmek için çalışmalar yapmaktadır. Örneğin yüz görüntülerine odaklanan yüz tanımlama sistemleri için yüzdeki landmarkların tam olarak ve doğru şekilde konumlandırılması ile cinsiyet ve yaş tahmin çalışmalarında çok sayıda parametre kullanarak istatistiksel veri sunmaktadırlar.

*Bu tür çalışmalarda kullanılan görüntülere örnek yayınlar kaynaklar bölümünde verilmiştir.

Kaynaklar:

Sex estimation of the human skeleton: History, Methods, and Emerging Techniques, A. R. Klales, Academic Press, 2020

Differences between male pelvis and female pelvis

https://upcommons.upc.edu/bitstream/handle/2099.1/19025/Facial-Image+Based+Age+and+Gender+Estimation.pdf?sequence=4

Sezgin, N. (2017) Dijital ortamda insan yüzlerindeki yaşa bağlı değişimlerin metrik olarak incelenmesi (Doktora tezi), YÖK Ulusal Tez Merkezi, Tez No: 478823

KİMLİKLENDİRME

Bir kişinin diğer insanlardan ayırt edilmesini ve tanınmasını sağlayan özelliklerine kimlik, yapılan işleme kimliklendirme denir. Canlılarda yaşın küçük olması, koma, amnezi, akıl hastalıkları, dil sorunu gibi kişinin kendisi hakkında bilgi veremediği durumlarda; cesetler üzerinde ise cinayet olaylarında, özellikle cesedin yok edildiği/yok edilmeye çalışıldığı durumlarda, ölüm sonrası değişimlerin cesedi tanınamaz hale getirmesi durumunda (çürüme, iskeletleşme), kuşku uyandıran herhangi bir kriminal olayda kimliklendirme yapılmaktadır. Kimliklendirme geniş bir alandır. Birçok farklı disiplinden uzmanın yorumuyla sonuçlanan önemli bir uygulamadır.

Kimliklendirme yöntemleri birincil ve ikincil kimliklendirme olarak 2 başlıkta incelenebilir. Birincil yöntemler; görsel kimlilendirme, parmak izi, diş verileri, DNA, tıbbi ve antropolojik verilerdir. Bunlara genellikle “bağımsız tanımlayıcılar” denir. İkincil yöntemler sayıca daha fazladır: Boy, cinsiyet, yaş gibi veriler, kıyafet, takı, kişisel belgeler, kişiye ait özel nesneler vb.

Kimliklendirmeye yönelik bir takım yöntemlerden bahsedecek olursak;

Görsel kimliklendirme: Özel bir analiz gerektirdiği için birincil yöntemler içinde benzersiz bir kategoriye girmektedir. İnsanların bir kişiyi çok kısa bir süre içinde tanımlayabilme yeteneği yıllardır tartışılan, bilgisayar sistemleriyle kıyaslaması yapılan bir konudur. İnsanlar önceden tanıdığı birisini tanımlama konusunda oldukça yeteneklidir. Fakat ne yazık ki ölen bir kişinin kimliklendirilmesinde gözlemcinin yeteneği değişebilmektedir. Bununla birlikte ölen kişinin dış görünüşü; çürüme, travma vb. durumların etkisiyle değişime uğrayabilmektedir.

Uzun zamandır insan hafızasının yanılabilir olduğu bilinmektedir. Bazen görgü tanıkları masum bir kişinin fail olduğuna inanmakta ve hatta oldukça emin şekilde teşhiste bulunarak çok uzun yıllar mahkum edilmesine sebep olabilmektedirler. İnsanlar tanıdık yüzleri tanımlamada daha başarılıdır. Buna karşın tanıdık olmayan yüzleri tanımada hata yapma olasılığı oldukça yüksektir.

Parmak izi: Ceza davalarında delil olarak kullanımı, 19. yüzyılın başlarına dayanmaktadır. İlk olarak Birleşik Krallık ve Amerika’da kullanılmaya başlanmıştır. Adalet sistemi parmak izlerini tek başına bir tanımlayıcı olarak kabul etmiştir. Parmak izlerinin geçerliliği sürekli incelenen bir konudur. İzlerin kaydedilme başarısı, ölen kişinin fiziksel durumundan (ayrışma, yanma, parçalanma gibi) etkilenmektedir. Çok az ülkede kendi vatandaşlarının parmak izlerinden oluşturulmuş bir veri tabanı bulunmaktadır.

DNA: Birincil tanımlayıcı olarak kullanımı ilk kez 1987’de Colin Pitchfork davasında görülmektedir. Bu davada mahkeme tarafından ilk kez geçerli bir tanımlama yöntemi olarak kabul edilmiştir. Biyolojik örnekler ölen kişinin fiziksel durumuna bağlı olarak ölüm sonrası değişime uğramaktadır. Yaygın olarak kan, kemik, kas ve dişlerden örnekler alınmaktadır. Dişler güvenilir bir DNA kaynağıdır; fakat diş içinden örnek alma teknikleri daha karmaşıktır. Kan, kemik ve kas örneklerinin analizleri bir DNA profili sağlamıyorsa dişler analiz edilmektedir. Kişinin kişisel eşyasından (diş fırçası, tarak, tıraş bıçağı gibi), temas ettiği eşyadan (yeme/içme kapları, giysi, çarşaf gibi) örnekler alınarak analiz yapılmaktadır.

Tıbbi ve antropolojik tanımlama: Bu yöntem daha az kullanılan bir yöntemdir. Kemik anormallikleri, iyileşmiş kırıklar, cerrahi protezler ve dövme gibi özellikler tanımlayıcı olarak kullanılmaktadır. Adli patolog, otopsi sırasında bireysel bir takım özellikler bulabilir. Bunlar tarif edilir, fotoğraflanır, radyografisi çekilir ve spesifik detaylar kaydedilir. Geç ayrışma, parçalanma ve iskeletleşme durumlarında, bir adli fizik antropolog ile istişare edilerek otopsi bulguları güçlendirilir.

Antemortem diş verileri: Burada önemli olan ölümden önceki verilerdeki referans materyale erişimdir. Rutin vaka çalışmalarından yetkililer ölen kişinin kim olduğunu bilirler. Fakat özellikle kitlesek felaketlerde durum daha karmaşıktır. Kitlesel felaketler açık veya kapalı olarak etiketlenir. Kapalı bir afet, yolcuların isimlerinin kaydedildiği bir uçak veya otobüs kazası gibi kişilerin bilinen kurbanlar olduğu bir afettir. Açık afet ise kurbanların adlarının tamamen bilinmediği (banliyö treni kazası, alış veriş bölgesinde yangın gibi) bir afettir. Burada verilerin toplanması adli bilim uzmanlarının tavsiyeleri ile polis tarafından koordine edilir. Dental antemortem veri alımı, parmak izi ve DNA örnekleri ile karşılaştırıldığında aynı aciliyeti gerektirmemektedir; fakat uzun süreli geciktirmeler dental materyalin atılması veya kaybolması riskini taşımaktadır.

Süperimpozisyon: Bu teknik, yetkililerin ölen kişinin kimliğinin bilindiğinden şüphelenildiği durumlarda kullanılır. Kişinin doğrulanmış bir fotoğrafı, merhumun otopsi görüntüsü ile karşılaştırılır. Süperimpozisyon, yetkililerin kalıntılar ve bilinen bir kayıp kişi arasında bağlantıya sahip olması bakımından yüz yaklaşımından farklıdır. Bu teknik ceza davalarında ilk kez Glaister ve Brash tarafından 1937’de Ruxton davasında kullanılmıştır. Teknik, şüphelinin ölmeden önce çekilmiş bir fotoğrafının üzerine ölüm sonrası çekilmiş fotoğrafik görüntüsünün katmanlanmasını içerir. Anatomik özelliklerin birbirine uyumunun analizinin ardından uyum veya farklılık alanları hakkında bir karar verilir. Bu teknik, bilgisayar teknolojilerinin ilerlemesiyle kafatası yönelimi, fotoğrafların açıları, netlik, büyüklük gibi sorunları önemli ölçüde azaltmıştır.

Fasiyal rekonstrüksiyon: İskelet kalıntılarının kimliklendirilmesinde tüm tanımlama yöntemleri tükendiğinde, bu teknik kullanılmaktadır. Bir yüzün tam bir kopyasını yeniden oluşturma yeteneği pek mümkün değildir. Dolayısıyla asıl hedeflenen, bir görgü tanığının hafızasını canlandırmaktır. Kişinin yüzünü tam olarak yeniden oluşturmak (rekonstrüksiyon) neredeyse imkansızdır. Bu nedenle bazı çevreler bu teknik için “yüz yaklaşımı (facial approximation)” ifadesini kullanmaktadır. Bu tekniğin sanat mı; yoksa bilim mi olduğu tartışılmaktadır. Kafatası iskeleti ve yumuşak doku anatomisi hakkında uzmanın derinlemesine bilgi sahibi olması gerekmektedir. Bununla birlikte yüz biçimindeki sanatsal deneyime de ihtiyaç duyulmaktadır. Bu yaklaşım, belirli doku derinliği belirteçlerine bir kafatası resminin üzerine bir görüntü çizmenin iki boyutlu bir tekniği ile elde edilmektedir. Alternatif olarak ya kil ile manuel ya da bir bilgisayar yazılım programı ile üç boyutlu olarak oluşturulan bir yapı olarak kullanılabilir.

Mahkemeler yalnızca yüz rekonstrüksiyon teknikleriyle bir bireyin kimliğinin oluşturulmasına dayalı sonuç almamaktadır. Adli rekonstrüksiyon tamamlandıktan sonra medyada fotoğrafik bir görüntü yayınlanır. Bu görüntü kamuya sunulduğunda bir tanımayı tetikleyerek, merhumun kimliğine ulaşılmasını sağlaması umulmaktadır. Bu teknik ile soruşturmaya ek bilgi temini yapılmaktadır. Diğer tekniklerin eksik veya yetersiz kaldığı durumlarda önemli olabilmektedir.

Güncel vakalar dışında tarihsel rekonstrüksiyonlar da uygulanmaktadır. Uzun süre önce ölmüş kişilerin kalıntıları üzerinden yapılan bu teknik, ölen kişinin yeniden oluşturulan yüzünün bir müzede veya sergide halka açık şekilde gösterimine imkan vermektedir.

Kulak izi: Bir zemine uygulanan baskı sonucu elde edilen izdir. Örneğin bir hırsız kapı veya pencereyi kırıp içeri girmeden önce içeriyi dinlediğinde kulağındaki yağ, parmak izlerini elde ederken kullanılana benzer bir teknikle görünür hale getirilir. Bu iz, kulağın özelliğini içerir. Kişisel tanımlama için kulak izlerinin değerini ilk fark eden Hirschi (1970) olmuştur. Takip eden yıllarda olay yerinden elde edilen kulak izleri ile kimliklendirme yapılmaya başlanılmıştır. Adli soruşturma sırasında bu izler faydalı ipuçları sunmaktadır.

Kaynaklar

http://adlitip.blogspot.com/2006/10/7-kimliklendirme.html

Knott S. (2016) Human Identification. In: Forensic Odontology: Principles and Practice (Ed. JA Taylor, J Kieser), WILEY.

Davis JP, Valentine T. (2015) Human Verification of Identity from Phtographic Images. In: Forensic Facial Identification (Ed. GM Davies, R Bull), WILEY Blackwell.

Meijerman L, Thean A, Van Der Lugt C, Maat GJR. (2007) Earprints. In: Forensic Human Identification: An Introduction (Ed. T Thompson, S Black), CRC Press.