Parkman-Webster Davası

1849 yılı Aralık ayında, Boston sokaklarında büyük bir kalabalık George Parkman’ın cenazesi için toplanmıştı.  Bu cenazeye halkın yoğun ilgi göstermesinin nedeni Parkman’ın ünlü bir aileden gelen, oldukça varlıklı bir doktor olmasıydı. 

Parkman ve Webster Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde görev alan öğretim üyeleriydi. Webster içine düştüğü mali sıkıntılar sebebiyle Parkman’dan yaklaşık 500 dolar borç almıştı. Fakat uzun bir süre geri ödemesini yapamadı. Parkman, borcun tahsili için Webster’ın yanına gitti. Bu, onun ailesi tarafından son görülüşüydü. Ailesinin ifadesine göre Harvard Üniversitesi’ne Webster’ın yanına gittiği o günden sonra Parkman ortadan kaybolmuştu. 

Parkman-Webster  davası birçok yönden dikkat çekmekteydi: Tüyler ürperten bir cinayet, varlıklı bir kurban, saygın bir şüpheli, alışılmışın dışında mahkeme işlemleri ve şüpheli bir baş tanık.

Üniversitenin temizlik işleriyle ilgilenen Ephraim Littlefield, Parkman’ın ortadan kaybolmasıyla ilgili 3 bin dolarlık bir ödülden haberdar olunca olaya dahil oldu ve Webster’ın hareketlerinden şüphelendiği için laboratuvarı araştırdı ve vücut parçalarına rastladı ve ardından durumu polise bildirdi. Bir hafta kadar sonra Harvard Tıp Fakültesi’ndeki hekimler, insan vücudunu incelemek için geldikleri binada bir takım vücut parçaları buldu ve bu kalıntıların parçalanmış ve yakılmış olduğunu fark ettiler. 

O tarihlerde adli antropolog olmadığı için Harvard’da anatomist olan Wyman ve Holmes, kemiklere bakıp onları teşhis etmekten sorumlu tutuldu. Bulunan iskelet parçaları Parkman ile uyumluydu. Vücudun, derin anatomi bilgisine sahip biri tarafından parçalandığı ve gövdedeki kaburgalar arasında bulunan yaranın muhtemelen ölümcül bıçak darbesi olduğu ifade edildi.

Bu dava; adli antropoloji, adli diş hekimliği ve adli belge analistini içeren ilk davaydı. Savunma, bu kanıtı ayrı tuttu ve diğer tıp uzmanlarını, kimliğin ve ölüm şeklinin kesin olarak belirlenemeyeceğini söylemeleri için kürsüye çıkardı. 

Parkman’ın meslektaşlarından biri olan John White Webster baş şüpheliydi. Webster, Parkman’ın kalıntılarının açığa çıkarıldığı binanın bodrum katında bir laboratuvarı olan Tıp Fakültesi Kimya Bölümü’nde öğretim elemanıydı. Ayrıca, soruşturma devam ederken Webster’ın mali koşulları da ortaya çıktı: Parkman’a 500 $’a yakın (2019’da yaklaşık 12.500 £, TL olarak ortalama 122 bin) borcu olduğu ve Parkman’ın ortadan kaybolduğu gün laboratuvarında onunla buluşmayı ayarladığı ortaya çıktı. İkinci derece kanıtlar çok açık bir şekilde Webster’ı işaret ediyordu.

Baş Yargıç, duruşmada ikinci derece delillerin kullanımına izin vermek için ihtilaflı bir karar verdi. Parkman’ın diş hekimi, fırında bulunan protez dişlere sahip çene kemiğinin tartışmasız Parkman’a ait olduğunu söyledi. Jüri Webster’ı suçlu buldu; fakat birçok kişi onun bu suçu işlediğine dair makul bir şüphe olduğuna inanıyordu. Webster başlarda hiçbir şey söylemedi; ancak daha sonra affedilme umuduyla itirafta bulundu.

Jürinin kararından önce, yargıç jüriye benzeri görülmemiş bir talimat verdi. 19. yüzyılın ortalarında cinayet davalarında, suçluluğun “mutlak kesinliği” standarttı. Bu yük altında, savcılık, cesedin Parkman’a ait olduğunu, Webster’ın onu bilerek öldürdüğünü kesin olarak kanıtlamak zorunda kalacaktı. Ancak Yargıç, jüriye, cesedin Parkman’a ait olduğunu “makul bir şüphenin ötesinde” bulmaları gerektiğini söyledi. Bu ifade bugün standart hale gelmiş ve yüzyıllardır Avrupa hukukunun bir parçası iken, 1880’e kadar ABD Yüksek Mahkemesi “makul şüphe” terimini tartışacak ve tanımlayamayacaktı.

Webster Ağustos 1850’de asılarak öldürüldü.

Sekiz yıl sonra, Massachusetts Yasama Meclisi, cinayet suçunu birinci ve ikinci derecelere ayırdı. Birinci derece cinayet, ‘önceden tasarlanmış, idam veya ömür boyu hapisle cezalandırılabilecek herhangi bir suçun işlenmesi veya işlemeye teşebbüs edilmesi sırasında işlenen veya vahşilik ya da  işkenceyle işlenen’ olarak tanımlanırken,  bu tanıma uymayan cinayet, ikinci derece cinayet olarak tanımlandı.

Ephraim Littlefield 3.000 dolarlık ödülle rahatça emekli oldu.

Üzerinden bunca yıl geçmiş olmasına rağmen bu dava hala konuşulmaktadır. Kimilerine göre Webster hakkettiğini buldu; kimilerine göre ise paragöz Littlefield asıl katildi.

Parkman-Webster davası, modern adli antropolojinin en eski örneği olarak görülmektedir. Wyman ve Holmes bugün olduğu gibi eğitilmemiş olsalar da yöntemleri o an için geçerliydi ve hala büyük ölçüde adli antropologların şu anda çalışma şeklini temsil etmektedir. Daha da önemlisi, bu dava, ABD hukuk tarihinde ilk kez dişe dair delillerin ve adli bilimin bir cinayet davasında kabul edilebilir olduğunu temsil etmektedir. Ayrıca bu dava bir Harvard doktorunun öldürülmesini içerse de üniversite 19. yüzyılın ikinci yarısında akademik adli antropolojinin öncüsü oldu. Thomas Dwight, Holmes’un yerini aldı ve 1870’lerde “adli antropolojinin babası” oldu ve George Dorsey, 1894’te Harvard tarafından verilen antropoloji alanında ilk doktoraya layık görüldü.

Kaynaklar:

https://en.wikipedia.org/wiki/Parkman–Webster_murder_case

https://www.rcseng.ac.uk/library-and-publications/library/blog/murder-in-the-medical-school/

https://www.forbes.com/sites/kristinakillgrove/2016/08/26/how-a-harvard-doctors-sordid-murder-launched-modern-forensic-anthropology/?sh=2b3bb469be9f

https://www.newenglandhistoricalsociety.com/just-one-kind-murder-1850-parkman-webster-case/

Yorum bırakın